Obezite İle İlişkili Psikolojik Bozukluklar Nelerdir?

Obezite ile psikopatoloji arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalar yapılmış ve normal vücut ağırlığına sahip olanlara göre obez bireylerde daha düşük benlik algısı, kaygı bozuklukları (sosyal fobi, obsesif-kompulsif bozukluk(takıntı hastalığı), depresyon, psikososyal yetersizlik, uyku bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları ve kişilik bozuklukları olduğu saptanmıştır. Obeziteye karşı hemen hemen tüm tedavi yöntemlerinde kilo kaybından sonra hastanın şiddetli stres altında veya rehavete kapılarak tekrar eski yeme alışkanlığına döndüğü görülmüştür. Her başarısız diyet yapma davranışının yeme bozukluğunun gelişimine yol açtığını ve kilo alımına neden olduğunu göz önünde bulundurursak, obezitenin tedavisinde diyet programına ek olarak, bireysel terapi ve grup terapisi destekli tedavi modelleri ile kişinin sağlıksız yeme davranışının altında yatan sebebi bulması, iyi hissederek zayıflaması ve böylece kalıcı kilo vermesi sağlanabilmektedir.

Obezite-Depresyon İlişkisi

Obezite ve depresyon

Obezite ve depresyonda uyku problemleri, iştahın değişmesi, cinsel isteksizlik, kontrolsuz besin tüketimi gibi benzer semptomlar görülür. Depresif bireylerin daha fazla stres yaşadıkları bunun da belli bireylerde obeziteye yol açabildiği düşünülmektedir. Stresin obeziteye etkisi psikolojik ve fizyolojik mekanizmaların her ikisi ile olur. Primer etkilerinden biri fiziksel aktivite, sağlıklı beslenme alışkanlıkları gibi konuları bozması ile obeziteye yol açmasıdır. Benzer bir şekilde aile ayrılıkları, iş kaybı gibi stres durumları psikolojik yolla depresyona yol açar. Dolayısıyla stres tarafından düzenlenen fizyolojik mekanizma hem depresyonu hem de obeziteyi etkileyebilir. Türkiye’de gerçekleştirilen bir çalışmada da major depresif bozukluğun obezlerde en sık görülen tanılardan olduğu bildirilmiştir. Depresyon obeziteye sebep olan bir bozukluk olmakla birlikte, obezite sonucunda bir semptom olarak da ortaya çıkabilir. Depresyonun en önemli iki semptomundan biri olan benlik saygısı eksikliği, diğeri ise ilgi ve istek kaybıdır. Ameliyat sonrası depresyonu olan bireylerin kilo verimi başladıktan sonra benlik saygısı düzeylerinin arttığı görülse de, diyet sürdürmede isteksizlik yaşayabilme ihtimaline karşın psikolojik destek alması şarttır.

Obezite-Anksiyete (Kaygı) Bozuklukları İlişkisi

Obezitenin hem erkek hem de kadınlarda anksiyete bozukluğu ile ilişkili olduğu bildirilmiştir. Obez bireyler anksiyeteli olduklarında aşırı yerler ve yeme anksiyetelerini azaltırlar. Türkiye’de gerçekleştirilen bir çalışmada da sosyal fobinin obezlerde en sık görülen tanılardan olduğu bildirilmiştir. Özgül fobiler fazla kilolu ve obez kadınlarda daha sık görülmektedir. Yine son bir yılda travmatik stresli yaşam olayları yaşama oranları, fazla kilolu ve obez kadınlarda daha fazladır. Sıklıkla izole yaşam süren aşırı obez kişiler olmakla birlikte, kadınlar ayrımcılıktan dolayı daha fazla sosyal çekilme yaşayabilirler ve obezite ayrımcılığa uğramış kadınlarda erkeklerden daha ağırdır. Panik bozukluğu ise fazla kilolu erkeklerde daha sık görüldüğü bildirilmektedir. Kaygı bozukluğu ameliyat sonrasında da diyet sürecini etkileyebilmektedir. Kişinin zayıflayamayacağına dair kaygılı düşünceleri diyet sürdürmesini engelleyebilir. Bu sebeple, profesyonel bir destekle bu kaygılı düşüncelerden uzaklaşmak ve anksiyeteyle başa çıkma yollarını öğrenmek, zor durumlarda yemek yeme isteğini azaltacak ve daha sağlıklı başa çıkma yöntemleri bulunmasını sağlayacaktır.

Obezite-Panik Atak İlişkisi

Dünyanın sonunun geldiğini düşündüren panik atak, beklenmedik bir zamanda ve hiç beklenmedik bir şekilde aniden ortaya çıkar.  Panik atak nöbeti sırasında hasta, korku, kaygı ve bunalma gibi sorunları yoğun bir şekilde yaşar. Panik durumundaki insanın duygulanımlarındaki değişimler metabolizmada da sorunlar oluşturabilir. Aynı şekilde beslenme düzeninde yapılan bazı hatalar, psikolojik sorunlara ve akabinde de panik atağa neden olabilir. Yanlış beslenme panik atağı ve metabolik hastalıkları tetikler. Vücuttaki hormonlar bazı özel durumlarda daha fazla salgılanır. Heyecan ve korku durumunda salgılanan adrenalin,  çarpıntı, nefes darlığı ve ateş basması gibi durumlara sebep olur. Panik atak hastaları normal şartlarda umursanmayacak konulara takılıp kalır. Sonrasında ise vücutlarındaki tansiyon ve şeker gibi hastalıkları tetikleyecek hormon salınımları başlar. Tüm bu metabolizmanın, yaşamın kaynağı olan besinlerin sindirimi sonucu oluşan maddeler tarafından çalıştırıldığını düşünürsek, beslenmenin her hastalıkta olduğu gibi panik atakta da ne kadar önemli olduğu görülmektedir. Yanlış beslenme alışkanlıklarının bazıları panik atakların sıklığını ve şiddetini artırmaktadır.

Obezite-Kişilik Bozuklukları İlişkisi

Yapılan araştırmalarda, obezitesi olan yetişkin hastalarla yaptıkları çalışmada, kadınlarda ileri düzey obezitenin etiyolojisinde travma sonrası stres bozukluğunun da rol oynadığını, özellikle fiziksel ve cinsel istismara maruz kalmanın daha sık görüldüğünü ileri sürmüşlerdir. Castelnuovo-Tedesso’nun ağır obezitesi olan 20 kadın olguyu incelediği araştırmasında; belirgin bir psikolojik bozukluk saptamamış ancak pasif agresif kişilik bozukluğu başta olmak üzere kişilik bozukluklarının daha fazla olduğunu saptamıştır. Olguların depresif özellikleri olmasına rağmen şiddetli düzeyde olmadığını ve yiyecek alımının tipik bir şekilde duygusal yoksunluğu yatıştırmak için kullanıldığını ileri sürmüştür. Ülkemizde bu alanda yapılan çalışmalar sınırlı olmakla birlikte, obez erişkinlerle borderline kişilik bozukluğu (BKB) olan bireylerin gösterdikleri psikolojik belirtilerin karşılaştırıldığı bir araştırma yapılmış ve obez grubun sağlıklı bireylere göre daha fazla psikolojik belirti gösterdiği ve BKB olan bireylerle genel belirti dağılımlarının benzer olduğu, ancak bazı alanlarda farklılıklar olduğu saptanmıştır. Başka bir araştırmada, şizofreni hastalarının toplumun geneline kıyasla aşırı kilolu veya obez olmaya daha yatkın oldukları tespit edilmiştir. Araştırma sonucuna göre bu durum özellikle kadın hastalarda daha belirgindir. Şizofrenide kilo artışı sadece antipsikotik ilaçların yan etkisi olarak değil, hastaların yaşam ve tedavi koşullarına bağlı olarak ortaya çıkabilir. Hastaneye yatış, hareketliliği azaltarak enerji harcanmasını kısıtlayabilir. Apati (duygu eksikliği) ya da anhedoni (keyif alamama) gibi durumlar nedeniyle yeme davranışı üzerindeki kontrol azalabilir, ya da düşük sosyoekonomik düzey sebebiyle karbonhidrat ağırlıklı bir yeme alışkanlığı zorunlu olabilir. Bu da obeziteye yol açmaktadır.